Vogualura Role Playing Game'e Hosgeldiniz! |
|
| Eski anılar ve yeni bir öğüt | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
Abeel Bones Bağımsız | Gezgin Rahip
Mesaj Sayısı : 60 Lakap : Dady
| | | | Abeel Bones Bağımsız | Gezgin Rahip
Mesaj Sayısı : 60 Lakap : Dady
| Konu: Geri: Eski anılar ve yeni bir öğüt Çarş. Şub. 06, 2013 11:53 am | |
| "Çünkü her dileyen alır, arayan bulur, kapı çalana açılır."Luk.11:8 Her gün güneş Barı'dan doğuyor ve onunla beraber Tanrı'nın bir parçası yeryüzünde ilk nefesini alıyor. Bu tabi ki bir mucize. Abeel'ın her gün görmeyi sevdiği türden. Şimdi de güneş batmaya başlamıştı. Her gün olduğunu gibi yarın tekrar doğmak üzere bize veda ediyordu. Yavaş yavaş ortalığı karanlığa bürümeye hazırlanıyordu. Şuan üzerinde yürüdüğü toprak patikanın her iki tarafında uzanan yapraklarını dökecek ağaçlar sakinlikle titreşiyorlardı. Ne güzel bir manzaraydı. Bir ressamın tuvalinden çıkıp gelmişti sanki. Renklerin cümbüşü yerini kahverenginin tonlarına bırakıyordu. Ama hala güzeldi. İçten içe güldü Abeel. Adımlarını yavaş yavaş atıyor akan melteme ayak uyduruyordu. Kısa saçlarını okşamasına ve ciğerlerine dolmasına izin veriyordu. İspanya en sevdiği ülkeydi. Bundan bir yüz yıl önce başlayan yaratık baskınlarından daha az etkilenmiş, yapısı pek bozulmamıştı. 52 senelik hayatında sayısız insanla tanışmıştı. Uzun, kısa, topal, cüce... Kızıl, şarışın, esmer ve bir keresinde saçını bir şekilde yeşile boyayan biriyle bile. Hepsi bir hikmetten farksızdı. Her yerde Tanrı'nın parçalarını gördükçe içinde anlatılmaz bir sevinç nüksediyordu. Babasının bir zamanlar ona yaptığı nasihatleri şimdilerde kavrayabilmişti. Şimdi o da, babası gibi yaşlı bir ihtiyar olup çıkmıştı. Kendi kendine kıkırdadı. Eskiden onunla bu konuda ne kadar çok dalga geçerdi. Saçlarının beyazlığı ya da ağır hareket etmesiyle alakalı. Ve şimdi kendine bakıyordu da ona ne dediyse şimdi kendisi yaşıyordu. Gerçi babasından daha hareketliydi ama. Yine de eski dinçliğinden eser kalmamış bir meşeydi. Yaprakları solmaya başlamıştı. İnsan olarak yaşadığı ve yaşayacağı yılların sonuna yaklamıştı. Görülebilecek çoğu şeyi görmüş, duymuş ve tabi ki söylemişti. Elindeki siyah kaplı İncil'in sert deriden yüzeyi solmuş ve yer yer soyulmuştu. Sayfaları daha da sararmış. Islandığı için mürekkebi akmıştı. Hatta bir kaç sayfası eksikti, bir çoğu kıvrılmış yırtılmıştı. Herhalde dünya üzerinde bir İncil'e en kötü bakan kişi oydu. Üstelik bir rahipti! Bu ironi yine gülümsemesine neden oldu. Ama vefakar dostu ona yıllar boyunca yastık olmuş, bir çok defa göğsünde onu güvenle uyutmuştu. Şimdi güneş daha da aşağı düşmüştü. Kuşlar evlerine dönmek için cıvıldaşıyordu. Abeel çevreye bakınmaya başladı ve o zaman farketti. Ondan bir on metre kadar ötede bir silüet ağaç gövdesin yaslanmış sessiz hıçkırıklarla hafif hafif sallanıyordu. Babacan yüreği burkuldu. O tarafa ilerledi. Genelde izin istememek gibi kötü bir alışkanlığı vardı. Ağacın yanına vardığında yavaşça aslında eklemleri izin verdiği bir hızla silüetin yanına oturdu. Neden bu durumda olduğunu bilmediği için ne söylemesi gerektiğine emin değildi. "Geceleri İspanya bile tehlikelidir çocuğum." dedi baba tarafını ortaya çıkartarak.
En son Abeel Bones tarafından Çarş. Şub. 06, 2013 6:43 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi | |
| | | Catalina Castillian Özel Yetenek Modu | İspanya | Kraliçe
Mesaj Sayısı : 259
| Konu: Geri: Eski anılar ve yeni bir öğüt Çarş. Şub. 06, 2013 2:04 pm | |
| Güneşin yavaş yavaş gökyüzünden aşağıya doğru inip kaybolduğunu izlemek kadın için en nihai zevklerden biriydi. Her seferinde onun yavaş kaybolup sonra bütün bir gece yerini aya bırakıp tekrar her sabah hiç şaşmadan yerini almasına hayrandı; bu durumun aynısı ayın kendisi için de geçerliydi. Kedi ve fare oyununa benziyordu oyunları; sonsuzluk içinde sürüp gidecek bir kısır döngüydü onlarınki. Biri yükselmeye başladığı anda öbürü kaybolup sessizliğe karışmış oluyordu, sonra tekrar yükseliş saatine kadar bu sessizliğin içinden hiçbir şekilde yüzünü göstermiyordu. Kadın pelerinin kukuletasını açtı, rüzgarın ona dokunup kutsamasına izin verdi. En umutsuz, çaresiz, mutsuz anlarında güneşin veya ayın batışını izlerdi; onların bu kusursuz mükemmel oyunları karşısında ufacık bir nokta gibi hissederdi kendini. Neden onları izlemekten böylesine büyük bir zevk aldığından kendisi de emin değildi, belki de hayatını onların bu oyunuyla bağdaştırdığı için olabilirdi. İki bin yıl yaşadıktan sonra elinize tek geçen şey karmaşaların tam içinde yaşamaktı. Catalina şu anki hayatından gerçek anlamda çok mesuttu; ruhunu ele geçirmeye başlayan o boşluk hissi Lorenzo ile krallıklarını kurduktan sonra çoktan yok oluvermişti. Yine de bazen eski Catalina'yı özlüyordu, kraliçe olduktan sonra bir kutuya kilitleyip anahtarı da ruhunun en derin köşelerine attığı halini. Bazen onu dışarıya bırakma arzusu öylesine kuvvetli oluyordu ki kadın uzun zaman önce kazandığı istemsiz şekil değiştirme gücünün kontrolünü kaybedip sürekli farklı farklı haller alacağına inanıyordu. En son böylesine hissettiği zamanı hatırlamak için hafızasını yokladı ve onu çok eski zamanlara alıp götürdü zihni. Bir ağacının kenarına çöktü kadın, yaşadığı bütün bu duygusal ve zihinsel dalgalanmaların etkisiyle kendini fiziksel olarak yorgun ve güçsüz hissetmişti. Belki de bir patlama noktasına gelmişti; içine attığı o kadar çok şey vardı ki günlük yaşantısında artık ruhu dayanamıyordu, patlamak ve rahatlamak istiyordu. Herkesin için bunun nasıl olacağı değişirdi elbet ama Catalina için bu oldukça açıktı, ağlayarak. Ağlamaktan nefret ederdi, ağlayan insanların güçsüz olduğunu düşündüğü için değildi bu. Sadece kendini aciz ve çaresiz hissetme hissinden nefret ediyordu, bu yüzden kendini olabildiğince uzak tutmaya çalışırdı ağlayıp rahatlama fikrinden. İçine gömerdi dertlerini ağlamaktansa. Tabii dertlerinin sonu asla gelmediği ve içindeki başka dertleri de yok olmadığı için sonunda gömdüğü bölge patlayacak gibi olur, bütün bu hisleri de günlük hayatına yansırdı. Daha duygusal, hırçın ve kızgın olurdu; onun yanında kalmak istemezdi kimse böyle durumlarda. Zaten Catalina da kimse yanında olsun istemezdi böyle durumlarda, uzaklara kaçıp gider ve kendini rahatlatıp geri dönerdi. Şimdi ise bu ağacın dibinde oturup eski anılara dalmış olmasının nedeni de buydu; uzaklara kaçıp huzura ermek için. Gözleri ne kadar tuzlu yaşlarla dolmasa da vücudu birden hıçkırıklarla sarsılmaya başlamıştı, yaşadığı her şey o kadar fazla geliyordu ki kadına. İki bin yıllık bir yaşamın ardından yaşadıklarınız sizi mahvediyordu, ruhunuzda asla onarılamayacak büyük hasarlar bırakıyordu. Kadın ise bütün bunları kabullenmiş bir şekilde olanlara boyun eğmekte buluyordu çareyi, kabullenmekte yoksa canını çok uzun süre önce almış olurdu. "Geceleri İspanya bile tehlikelidir çocuğum." Yanına bir yabancının geldiğini bile fark etmemişti normalde çok dikkatli olan kadın, düşüncelerinin derinliği ve yoğunluğu ele geçirmişti zihnini. Kendini kontrol ederek hıçkırıklarını bastırdı ve sonunda kendini susturdu, bir de hafifçe öksürerek boğazını temizledi. Şekil değiştirerek bu mekana geldiği için sevinçliydi, bir kraliçenin ağladığının görünmesi öylesine büyük bir sansasyon yaratabilirdi ki bütün o dedikodular, yalanlar ve saçmalıklarla kadının uğraşacak gücü ve zamanı yoktu. Değiştiği görüntüyü biliyordu, yıllar önce bir savunma mekanizması olarak seçmişti bu görüntüyü. Parlak bir alev rengine sahip dalgalı saçlar omuzlarına kadar uzanıyordu şu anki bulunduğu görüntüde, yaprak yeşili gözleri ve okkalı bir burnu vardı. Ağzı biraz ufaktı ama zaten konuşmak için bu görüntüye dönüşmüyordu, ruhunu dinlemek için dönüşüyordu. Minyon bir tip değildi ama ne kaslı, ne de uzundu. Kısaca fazla dikkat çekmeyecek bir kızdı, belki güzelliğiyle öne çıkabilirdi ama silik bir ruh haliyle dolaştığı için bu forumda genellikle güzelliği kimsenin dikkatini çekmezdi. 'İnan bana, bunu senden çok daha iyi biliyorum.' düşünceleri geçse de kafasından dilini tutmayı bildi ve bambaşka duygular içinde bambaşka sözcükler sarf etti, "Sadece yalnız kalıp düşünmeye ihtiyacım var." Bunu sanki adama yalvarır gibi söylemişti, sadece uzaklaşıp gitmesini ister gibi. Birine ihtiyacı olduğunu hissediyordu ruhunun derinliklerinde bir yerde ama kimsenin önünde ağlamamıştı daha önce, önünde ağladığı tek kişi anne ve babası olabilirdi ama onlar da çoktan kara topraktaki yerlerini almıştı. Anne ve babasını düşünmek inanılmaz bir sızı bırakmıştı içinde, yıllardır onları böylesine güçlü bir şekilde anmadığını işte o an fark etti.
- Spoiler:
&Eğer şekline büründüğüm kıza benzer bir kızın fotoğrafını görürsem Rp ilerledikçe koyarım ki kafanda daha iyi bir görüntü oluşsun. &Renk kodu;; #023d29
| |
| | | Abeel Bones Bağımsız | Gezgin Rahip
Mesaj Sayısı : 60 Lakap : Dady
| Konu: Geri: Eski anılar ve yeni bir öğüt Çarş. Şub. 06, 2013 7:44 pm | |
| "Bu yüzden onlardan korkmayın. Çünkü örtülü olup da açığa çıkarılmayacak, gizli olupta bilinmeyecek hiçbir şey yoktur." Mar. 4:22
Güneş iyiden iyiye batmakta, son ışıklarını turuncu ile boyanmış yeryüzüne bahşetmekteydi. Meltem hala yüzlerini okşuyor ağaçların arasında dans ediyordu. Ağaçlarda ona dalları ile eşlik ediyordu. Kuşlar cıvıldamayı kesmişti. Artık onlar için yuvalarına çekilme vakti gece yaratıklarının çıkma zamanıydı. Ömrü kısa ve eninde sonunda bitecek bir insan evladı için görülmez manzaralardan biriydi. İçine işlemesine izin verdi Abeel. Son defa gözlerini kapatırken ve son nefesini vereceği zaman görmek istediği görüntülerin arasına ekledi. O hayat şeridin gözünün önünden geçerken tekrar görecekti bu görüntüyü. Aynı şekilde bir çok nasihat ettiği insanı, denizde yaptığı yolculuklar, karadan yaptığı yolculuklarda geçecekti. Onun kısa hayatında yer etmiş insanlar, bir bir görecekti onları. Yanındaki kızıl saçlı kıza döndü. Yüzü yaşlarıyla lekelenmişti. Normal boyuttan biraz büyük burnunu çekiyordu ve küçük ağzı hafifçe titriyordu. Kırık bir sesle "Sadece yalnız kalıp düşünmeye ihtiyacım var." dedi. Bu yaşlı adamın içini burktu. Sanki ilginç ve çok önemli bir şey söylecekmiş gibi ağzını açtı ve biraz daha rahat konum almak için ağacın dibinde oynadı. Daha düzgün bir konum bulduğunda derin bir nefes verdi ve yanındaki kıza o iç ısıtan gülümsemelerinden birini vererek, "Biliyor musun, dünyanın bu kıtası çok büyük. Evet ve içinde binbir insan var. Eğer Doğu'ya gidecek olursan, Anadolu denilen topraklara; orada Osman Bey adında benim yaşlarımdaki bir adamın beyliğini bulacaksın." dedi. Aynı zamanda elleriyle havaya hayali bir harita çiziyor, parmağı ile yol gösteriyordu. Parmağı Fransa'yı ve Bizans'ı geçti. Onun ardından boğazı geçti. Anadolu denilen uzak topraklara indi ve orada bir noktayı işaret etti. "Orada beyliktekiler kendilerine Türk diyorlar. Bayağı ilginç bir topluluk, yemekleride güzel. Ve en önemlisi ise çok güzel bir atasözüne sahip olmaları. Derdini söylemeyen derman bulamazmış. Bence çok anlamlı bir söz." dedi gülümsemesine daha da sıcaklık katarken. Avrupa'yı gezmek bazen çok işine yarıyordu. Sonuçta nasihatlari en iyi verebilecek kişi, o olayı geçirmiş kişidir. O buna inanırdı. Evinde sıcak yatağında yatan, yediği önünde yemediği berisinde olan bir insan nasıl bir nasihat verebilirdi ki? Verdiği kime yarardı? Belki bu düşünceleri ve inançları sayesinde düşmüştü yollara. Bu sayede bu kadar görüp geçirmişti kısacık insan hayatında. | |
| | | Catalina Castillian Özel Yetenek Modu | İspanya | Kraliçe
Mesaj Sayısı : 259
| Konu: Geri: Eski anılar ve yeni bir öğüt Perş. Şub. 07, 2013 8:38 pm | |
| "Biliyor musun, dünyanın bu kıtası çok büyük. Evet ve içinde binbir insan var. Eğer Doğu'ya gidecek olursan, Anadolu denilen topraklara; orada Osman Bey adında benim yaşlarımdaki bir adamın beyliğini bulacaksın." Adama döndü kadının bakışları, kadın onu yavaşça süzmeye başladı. Ellili yaşların başında gibi duruyordu adam ama gördüğü çoğu insandan çok daha dinç ve canlıydı. Elbette karşısındaki bu yabancı adama asla itiraf edemezdi ama elbette biliyordu, onların yıllar önce atalarının birkaçıyla tanışmıştı. Bugünkü kaderini şekillendirmesinde büyük rol oynuyorlardı hatta, o acı denizi içinde yüzen anıları hatırladıkça kadının tüyleri ürperiyor ve gözleri yaşarıyordu. Hayatının en ölümcül günlerini yaşamıştı o zamanlar ama birkaç ömür uzaklıktaydı bu anılar. Ayrıca bu anıları artık korkak bir ceylandan ziyade kabullenen bir şekilde hatırlıyordu, sonuçta bu anıları yaşamamış olmasaydı hayatının aşkıyla asla tanışamamış olacaktı. Adamın havada çizdiği hayali haritayı süzgün bakışlarla izlerken bir yanda da onun konuşmasını dinliyordu. "Orada beyliktekiler kendilerine Türk diyorlar. Bayağı ilginç bir topluluk, yemekleri de güzel. Ve en önemlisi ise çok güzel bir atasözüne sahip olmaları. Derdini söylemeyen derman bulamazmış. Bence çok anlamlı bir söz." Siyahi adamın yüzünde beliren gülümseme bir annenin çocuğunu kucaklaması kadar samimiydi ve Catalina'nın çok uzun süredir bir insanda görmediği bir şeydi, bu yüzden kadını duygulandırmıştı bu gülümseme. Uzaklara daldı gözleri, neredeyse tamamen gözler önünden kaybolmaya başlayan güneşi izledi birkaç dakika. Aslında anlatmak istiyordu, fazlasıyla istiyordu hem de. Onun gerçek yüzünü bilmeyen bir yabancıydı bu ve bu yabancıyı bir daha görmeme olasılığı yüksekti. Ona baktığında bile adamın bir gezgin olduğunu anlamak çok kolaydı; yanında taşıdığı az parça eşya, konuşma tarzı ve dediği şeyler. Bilge bir insanın laflarıydı bunlar, toy bir adamın değil. Uzun süre suskun kaldı, sadece yaprakların güçsüz esintiyle yavaş yavaş sallanmasını ve gündüz yaratıklarının yerlerini gece yaratıklarına bırakmasını dinledi. "Ben çok kötü şeyler yaptım, derdime derman bulabileceğinize inanmam gerçekten zor." lafları döküldü kadının ağzından ve gözlerini acı içinde kapadı. Zihni boşalıyor ve geçmişi bir zaman çizelgesine sıralanıyormuş misali gözlerinin önüne geliyordu; ne kadar zihninin arka köşesine atılmış korkunç ve acı çektirici anı varsa bir anda bu çizelgeye sıralanmak için yollarını bulup yüzeye çıkmışlardı ve kadın bu durum yüzünden ruhunun bir anda alev alev yanacağına inandı. Bazen sadece anıları yüzünden kendi canını almayı düşünmüştü. Uzun yaşamanın en kötü tarafı buydu ona göre; yaptığınız şeyler öylesine çokça oluyor ve hepsi bir araya gelince sizi eziyor ve yok ediyordu. Onlardan ne kadar kurtulmaya çalışsanız bile asla kurtulamıyordunuz; bir zaman ve bir şekilde aklınıza geliyorlardı ve sizi ele geçirip suçluluk duygusuyla sarıp gidiyorlardı. Sizse gecenin karanlığında bir labirentin içinde yolunu bulmaya çalışan biri gibi çırpınarak koşturuyordunuz ama elinize geçen hiçbir sonuç olmuyordu. Koca bir hiç. Yaşlı şekil değiştiren derin bir iç çekti ve kendini dikleştirdi, bu düşünceyle anlatmaya hazırdı. "Hikayem düşünebileceğinizden daha uzun, inanın bana." dedi yaşlı adama bakıp, ifadeleri yüzüne yansısa da kendini tutamıyordu resmen. Acı vuruyordu yüzüne; keder, huzursuzluk, mahvoluş.
| |
| | | | Eski anılar ve yeni bir öğüt | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|