Vogualura
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


Vogualura Role Playing Game'e Hosgeldiniz!
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Bağlanmak Yok

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Diomeda Anea
Forum Oyunları Modu | Rusya | Kraliyet Ajanı
Forum Oyunları Modu | Rusya | Kraliyet Ajanı
Diomeda Anea


Mesaj Sayısı : 216
Lakap : Dio. Yakınm değilsen söyleme.

Bağlanmak Yok Empty
MesajKonu: Bağlanmak Yok   Bağlanmak Yok I_icon_minitimeÇarş. Şub. 06, 2013 12:58 pm

Bağlanmak Yok Julgk & Bağlanmak Yok Jufpr


Diomeda Anea | Julian Castillian

Gerçektende aranızda duygusal bir bağ olmadan bir ömür boyu aynı insanla birlikte yaşayabilir misiniz?
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Julian Castillian
İspanya | Prens
İspanya | Prens
Julian Castillian


Mesaj Sayısı : 29

Bağlanmak Yok Empty
MesajKonu: Geri: Bağlanmak Yok   Bağlanmak Yok I_icon_minitimePerş. Şub. 07, 2013 1:55 pm

  • Saatler süren banyosunun ardından yere sular damlatarak koridora çıktı Julian. Bir yandan ıslık çalıyor, bir yandan meşe oymalı gardırobunu karıştırıp kıyafetlerini çıkarıyordu. Seçtiklerini yatağın üzerine atmak için odasına girdi ve aniden durdu. Yatağının üstüne bir güvercin tünemişti. Sıcak yaz gününde camı açık bıraktığından olmalıydı. Onu görünce uçup gitmeyen kuşu kışkışladı. Hay senin gibi hayvanı, diye homurdandı eliyle onu iterken. Kuş hafifçe havalandı ama ardından geri kondu. Küçük pençesine takılı olan bir not Julian'ın dikkatini çekmişti. Hayvanı tuttu ve notu nazikçe çözdü. Julian notu alır almaz kuş garip bir ses çıkardı ve boynu garip bir şekilde bükülmüş halde yere düştü; ölmüştü. Demek ki görevini başardıktan sonra ölmesini sağlayacak bir büyü yapılmıştı. Bu da notun gizli olduğuna işaret ediyordu. Julian heyecanla ipi çözdü ve küçük el yazısını okudu.

    Bu gece doğu ormanlarında, şekil değiştir.

    Julian kim olduğunu anlamıştı. Yüzünde tatmin olmuş bir gülümsemeyle notu çekmecesine kaldırdı.

    Saatler sonra, güneş battığında kral ve kraliçeye akşam yemeğine katılmayacağını söyledi ve dışarı çıktı. Kimse onu görmesin diye başlıklı siyah bir pelerin takmıştı. Doğuya yöneldi, ağaçların arasında girdikten sonra bir süre ilerledi ve vücudunu dönüşüme odakladı. Doğa üstü bir karıncalanmayla omurgasının eğilip büküldüğünü hissetti, gözenekleri havayla buluşur buluşmaz kalın bir kürkle kaplandı bütün vücudu. Dört ayak üstüne eğildi, görüşünün güçlendiğini, dişlerinin uzadığını hissetti. Pençeleri toprağı sıkıca kavramış, daha sağlam koşmasını ve yenilmez olmasını sağlamak için güçlenmişti. Kıyafetleri dönüşüm sırasında parçalanmış ve geride kalmıştı. Julian yaz akşamının serinliğini yüzünde hissederek, özgürlüğün tadına vararak koştu. Üstelik aklında da bir isim geziniyordu devamlı; Diomeda... Çok görüşemeseler de onu gördüğü her zamanı iple çekiyordu Julian. Diğer kadınlar gibi değildi, evlilik yüzüğü istemiyordu, ona tam anlamıyla tapmıyordu ve bu iyi bir şeydi. Julian hakkında hiçbir olumlu yorum yapmamıştı şimdiye kadar ama bir şekilde genç adamı görmek istediğini belli ediyor ve aralarındaki açıklanamayan kimyayı sorgulamıyordu. İlişkilerine ad koymak zorunda hissetmemesi Julian'ın gönlünü rahat tutuyordu, ayrıca her şeyden öte Diomeda diğer kadınlar gibi süs peşinde koşmaktan aklının işlevini yitirmemişti. Çok zekiydi! Bu da Julian'ın ona karşı arzusunu ikiye katlıyordu.

    Kaplan formunda olduğundan derin bir kükreme yükseldi boğazından. Havayı kokladı. O da buralardaydı. Ağaçların ortasında bir açıklığa gelmişti şimdi. Etrafına bakındı ve Rus kurdun ay ışığına çıkmasını bekledi. İşte oradaydı! Gri postuyla görkemli ve büyüleyici gözüküyordu. Julian'a doğru asaletle yürüdü, onu burnuyla hafifçe dürttü ve geri çekildi. Julian zihninden kıs kıs gülüyordu. Hayvan formunda ona takılamıyordu ama alaycı sözlerini insan hallerinde mutlaka yineleyecekti. Kaplan başıyla ona onu takip etmesini işaret etti ve tekrar koşmaya başladılar, ağaçların arasından hışımla ilerliyorlardı. Julian geçerken bir dalı çekti ve Diomeda'ya çarpmasına neden oldu. Diomeda acıyla uludu fakat ardından kaplana yetişerek onu yere devirdi. Julian'ın kahkaha hırlamaları arttı ve Diomeda'nın yüzünü hafifçe yaladı. Kız burnundan hafifçe soludu ve başka yöne baktı. Bu tepki "Hıh!" anlamına geliyor olmalıydı. Bu sefer daha yavaş bir şekilde koşmaya devam ettiler. Çok geçmeden bir başka açıklığa ulaştılar. Julian onu eski bir oduncu kulübesine getirmişti. Saraydaki gözlerden uzak konuşabilecekleri tek yer burasıydı. Diomeda yeri kokluyor ve yalnız olup olmadıklarını anlamaya çalışıyordu.

    Julian önden gitti ve merdivenlerin orada insan formuna dönüştü. Havanın serinliği onu üşütmüyordu, rüzgar çıplak teninin üzerinden bir çarşaf gibi geçti. Kapıyı açtı ve Diomeda'ya döndü. O henüz dönüşmemişti, tedbirli adımlarla kulübeye girdi ve havayı kokladı. Ardından Julian'a -fazla dikkatli- baktı.
    "Ne?" dedi Julian gözlerini devirerek. "Sanki daha önce görmedin."

    Diomeda insana dönüştü. Yüzünde yarım bir gülümseme vardı. Julian'a kaşlarının altından bakıyordu. Julian bir iç çekti ve kanepedeki battaniyeyi alıp ona fırlattı. "Al, bunu üzerine sar. Yoksa yemek yemeden önce kendimi tutamayacağım."
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Diomeda Anea
Forum Oyunları Modu | Rusya | Kraliyet Ajanı
Forum Oyunları Modu | Rusya | Kraliyet Ajanı
Diomeda Anea


Mesaj Sayısı : 216
Lakap : Dio. Yakınm değilsen söyleme.

Bağlanmak Yok Empty
MesajKonu: Geri: Bağlanmak Yok   Bağlanmak Yok I_icon_minitimePerş. Şub. 07, 2013 7:21 pm

    Bugün onun için özel bir gündü. Adını telaffuz etmeye korktuğu, kendine bile itiraf edemediği duygularının sahibi adam ile buluşacaklardı. Duşa girmek üzere yatağından kalktı ve hızlı adımlarla soluğu banyoda aldı. Suyu her zamanki gibi en soğuğa ayarladı. Saten geceliğini omuzlarındaki ipliklerden tutup yavaşça aşağı indirdi ve kendini suyun muntazamlığına bıraktı.

    -900'lü yıllar-
    ( Her şey paramparça olmuş. )
    -Demek bunca yıl hissettiklerin, yaptıkların yalanmış? Demek bunca yıl senin kullanılmayı bekleyen silahınmışım.
    -Hadi ama Diomeda. Bu kadar saf olamazsın. Gerçekten sana aşık olduğumu düşünmedin değil mi? Sen benim en değerli silahımsın. Seni de kullandıktan sonra artık Rusya benim olacak. Sende Çariçe'm olacaksın. Ya da dur, bir Çariçe'ye ihtiyacı olan kim. Benim ajanım olacaksın. Şimdi o lanet olası hayvana dönüş yoksa..
    -Yoksa ne? Ne yapacaksın? Senden nefret ediyorum. Kelleni ellerimle koparacağım sonra da büyük bir zevkle paramparça yapacağım. Senden geriye kalan yalnızca lanet olası kemiklerin olacak. Ah, ya da vazgeçtim. Onları da büyük bir zevkle kırıp diğer kurtlara vereceğim.


    Aklından hiç çıkmayan bu dialog hiç ummadığı bir anda Diomeda'nın gözlerinin önüne geldi. Aşık olduğu adam tarafından ihanete uğramış bir kadın olarak gereğinden fazla sert ve soğukkanlıydı. Hangi kadın aşık olduğu adamı öldürebilirdi? Geçmişi unutmak adına serin suyu yüzüne çarptı ve Julian'ı düşündü. Julian onun için çok değerliydi. Sevgilisi değil, arkadaşı değil, prensin fahişesi değildi Diomeda onun için. Ya da Julian, Diomeda için bu tür lakaplardan biri değildi. Onlar çok başkaydı. Diomeda'nın aradığı ilişkiydi bu. Duygu olmadan, aşk olmadan yalnızca şehvet ve tutkudan ibaret bir ilişki. Kraliçesi tarafından bir görev için İspanya'da geçirdiği günleri sırasında karşılaştığı prens, onun hayatını değiştirmişti. Hiç beklemediği bir anda karşısında çıkan bu adamın varlığından oldukça memnundu. Aralarındaki bağ bunu daha çekici kılıyordu. İşte o akşam yine Julian ile buluşacaktı. Fakat kimsenin onları görmemesi, bilmemesi gerekiyordu. Bu da ilişkilerine heyecan katan bir unsurdu tabii. Duştan çıkıp hızla odasına ulaştı ve üzerine, deri pantolonunu geçiriverdi. Tanınmamak için yaptırmış olduğu kırmızı pelerini ile örtündükten sonra şapkasıyla başını kapadı. Saçları ıslaktı. Uçlarından damlayan su parçacıkları pelerinde lekelere neden oluyordu. Odasından çıkıp hızlıca kulenin devasa kapısına koşmaya başladı. Kimseyle göz teması kurmamak için başını yerden kaldırmıyordu. Kule'nin kapısına varınca var gücüyle kapıyı itti ve sonunda dışarıdaydı. Ormanlık alana doğru yine koşar adımlarla ilerlemeye başladı. Odasından çıkmadan önce Julien için yazmış olduğu mektubu gördüğü ilk güvercinin ayağına bağladı ve ona zamanında bir büyücünün kuşlar üzerinde etkili olan kelimeleri söyledi. Bu sayede kuş, mesajı ilettikten sonra ölecekti. Ne kadar acı olsa da Diomeda o kelimeleri söyledi ve kuşu serbest bıraktı. Güneşin batmasını beklerken geniş gövdeli bir ağacın yanına oturdu. Julian aklından çıkmıyordu. İnciyi andıran dişleriyle gülüşü.. Rüzgarın eşliğinde aynı muntazamlıkla dans eden saçları.. Kesinlikle kusursuzdu. Fakat bir yemin etmişlerdi. Ona karşı içinde aşk'a dair en ufak bir dürtü olmaması gerekiyordu. Julian yanında olmadığında onu düşünmemek için çok çaba sarf ediyordu Diomeda. Başını kaldırdığında havanın turuncuya çalan rengini gördü ve vaktin geldiğini anladı.

    Hemen ağaya kalkarak kurta dönüştü. Masmavi gözleri artık çok daha net görüyordu. Kuşların cıvıltısını, ağaç yapraklarının hışırtılarını daha net duyuyordu. Gri postu rüzgar eşliğinde dans ederken Julian ile buluşacakları yere doğru ilerlemeye başladı. Önüne çıkan ağaçları teker teker aşarak sonunda geniş bir arazide onu bekleyen adamı gördü. Kabarık yelesinin ardından ne kadar da asil duruyordu. Çok geçmeden onun yanına vardı ve burnunu Julian'ın yelesine sürttü. Julian ise onu takip etmesi gerektiğini başını çevirerek belirtti ve birlikte ormanda uzun bir yolculuğa çıktılar. Julian ağaç dallarının birini çekerek Diomeda'ya çarpmasına neden olmuştu. Kızın canı acımış olmalı ki uluyarak sinirlendiğini belirtti ve karşılık olarak, onun üzerine atlayıp Julian'ı düşürdü. Kızın sinirlendiğini anlayan adam, kızın yüzünü yalasa da bu bir işe yaramamıştı. Bu küçük şakalaşmanın ardından sonunda kulübeye vardılar. Eskiydi. Evet eski bir kulübe olmalıydı. Kokusundan ve kenarlarda birikmiş örümcek ağlarından belliydi eski olduğu. Etrafı koklayarak burada birinin olup olmadığını kontrol ettikten sonra merdivenin başına geçti.

    Julian çoktan insan formuna dönüşmüştü. Diomeda ise onu izliyordu. Dönüşümden dolayı kıyafetlerinin olmaması bir hayli komiğine gitmişti genç kızın ta ki Julian konuşana dek. "Ne? Sanki daha önce görmedin." Bu cümle komiğine gitmişti. Biraz da utanmıştı. Başını eğerek yere baktı. Çok geçmeden Diomeda'da insan formuna dönüşmüştü. Vücudunu muntazamlığı Julian'ı her seferinde çılgına çeviriyordu. Aslında sadece vücudu değil. Onu çılgına çeviren Diomeda'nın kendisiydi. Julian onun konuşmasına, birlikte eğlenmelerine kısacası birlikte oldukları her dakikaya çılgın oluyordu. Aynı şey Diomeda için geçerliydi. Ona bakan Julian'ı fark edince başını çevirdi. Göz göze gelen ikiliden sessizliği bozan Julian gözlerini hala Diomeda'nınkilerden ayırmadan kanepenin üzerindeki battaniyeyi ona fırlatarak konuşmaya başladı. "Al, bunu üzerine sar. Yoksa yemek yemeden önce kendimi tutamayacağım." Küçük bir kahkaha atan Diomeda elindeki battaniyeyi ortadan ikiye ayırıp yarısını Julian'a attı. ''Eğer ben örtüneceksem, siz de örtüneceksiniz prensim.'' Battaniyeyi vücuduna sararken çarpan dalın yaratmış olduğu izi görünce Diomeda tekrar Julian'a dönerek ''Bunun hesabını sonra vereceksiniz. Canım acıyor Julian.'' Adamın merhametli bakışlarının üzerinde dolandığını hissedince içten içe gülümseyen Diomeda, onu hen şimdi öpmemek için kedini zor tutuyordu.



Kod #800517
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Julian Castillian
İspanya | Prens
İspanya | Prens
Julian Castillian


Mesaj Sayısı : 29

Bağlanmak Yok Empty
MesajKonu: Geri: Bağlanmak Yok   Bağlanmak Yok I_icon_minitimeCuma Şub. 08, 2013 8:43 pm

    Julian sıcak bir kahkaha attı ve gözlerini kamaştıran kadının alnına minik bir öpücük kondurduktan sonra mutfağa yollandı. İsteği üzerine kulübeye içi temizlenmiş ve yahniye uygun şekilde doğranmış tavşanlar bozulmaması için bir kumaşın altında mutfakta bekliyordu. Büyük bir kazanın içinde suyunu hazırladı ve otları ince ince doğramaya başladı. Diomeda kapıya dayanmış, ışıl ışıl bir gülümsemeyle onu izliyordu. Kızların yemek yapan erkeklerden hoşlandığını bilen Julian pis sırıtmasını bastırmak için zorlandı. Küçükken hanımefendilerle geçirdiği vakitte mutfakta uzun süre kalmıştı ve lezzet sırlarının çoğunu biliyordu. Her ne kadar babası bu ilgi alanının erkeklere yaraşır olmadığını düşünse ve tasvip etmese de Julian damak zevkine her zaman düşkün olmuştu. En sonda suya bir tutam kekik ekledikten sonra kazanı kaldırdı ve salondaki şömine üzerine yerleştirdi. Su kaynayana kadar şömine başında, ayı postu üzerinde oturmaları için yere çömeldi ve eliyle yanını işaret ederek Diomeda'yı çağırdı.

    "Dün annem beni odasına çağırdı. Hayatımda biri olup olmadığını sordu. Ona güldüm, niyetimi hemen anlayıp benden önce davrandı ve altından kalkamayacağım diğer soruyu sordu; kalıcı biri olup olmadığını... Cevap vermeyerek aslında cevap vermiş oldum. Sonra yakın zamanlarda Fransa kraliçesiyle konuştuğundan, aramızdaki karlı çıkacağımız bir antlaşmanın karşılığında benim prensesle evlenmemin uygun görülebileceğini söyledi. Ona karşı çıktım ama beni susturdu. Odayı terk ettim, vazgeçmiş gibi durmuyordu."

    Gözleri gürüldeyen ateşe dalmıştı. Diomeda'ya anlatmak istemişti, belli ki kızın ne hissedeceğini düşünmeden. Kazandaki suyun kaynadığını duyduktan sonra tavşan etlerini içine attı. Aralarındaki garip, buruk sessizlik sürüyordu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Diomeda Anea
Forum Oyunları Modu | Rusya | Kraliyet Ajanı
Forum Oyunları Modu | Rusya | Kraliyet Ajanı
Diomeda Anea


Mesaj Sayısı : 216
Lakap : Dio. Yakınm değilsen söyleme.

Bağlanmak Yok Empty
MesajKonu: Geri: Bağlanmak Yok   Bağlanmak Yok I_icon_minitimeCuma Şub. 08, 2013 10:09 pm

    Julian merhametli bakışların ardından sıcak bir kahkaha atmıştı ve Diomeda'nın yanağına küçük sevimli bir öpücük kondurdu. Ardından mutfağa gidip yiyecek birşeyler yapmaya başladı. Bu sırada kapının ardından onu izleyen Diomeda gözlerini bir an olsun Julian'dan ayırmıyordu. Eğer adam arkasını dönersee bunun hiç hoş olmayacağını biliyordu fakat o an aldırış etmiyordu. Önce kazanı ayarladı. Ardından otları doğradı ve derken daha önceden muntazamla doğranmış tavşanları da sıcak suyun ızdırabına bıraktı. Bu sırada Diomeda daha fazla dikkat çekmemek üzere salona geçti. Şömineden çıkan sesler içini rahatlatıyordu. Her çıtırtıda vücudunun karıncalandığını, ruhunun rahatladığını hissedebiliyordu. Aslında parçaladığı kemiklerin çıtırdamasına da benziyordu bu ses. Tüm bu düşünceler onu sarıp sarmalamışken Julian mutfaktaki işini bitirmiş olmalı ki şöminenin üzerine hazırlamış olduğu kazanı yerleştirdi ve devasa postun üzerine oturdu. Yanına Diomeda'yı da çağırmıştı ve kız da memnuniyetle Julian'ın yanına oturdu. Sessizliği bozan yine Julian olmuştu. "Dün annem beni odasına çağırdı. Hayatımda biri olup olmadığını sordu. Ona güldüm, niyetimi hemen anlayıp benden önce davrandı ve altından kalkamayacağım diğer soruyu sordu; kalıcı biri olup olmadığını... Cevap vermeyerek aslında cevap vermiş oldum. Sonra yakın zamanlarda Fransa kraliçesiyle konuştuğundan, aramızdaki karlı çıkacağımız bir antlaşmanın karşılığında benim prensesle evlenmemin uygun görülebileceğini söyledi. Ona karşı çıktım ama beni susturdu. Odayı terk ettim, vazgeçmiş gibi durmuyordu."

    Evet, bu kesinlikle beklenmedik bir konuşma olmuştu. Diomeda fazlasıyla gerilmiş, huzursuz olmuştu. Adını veremediği bir duygu, midesinin derinlerini bir kurt gibi kemiriyordu. Bakışlarını pencereden dışarıya çevirdi. Lanet olası prensesi bulup ortadan ikiye ayırmak istiyordu. Fakat neden? Çok saçmaydı. Halbuki Julian ile aralarında olan ilişkide duyguya yer yoktu. Peki ya şimdi? Kaşlarını çattı. Gözlerini pencereden ayırmıyordu. Amaçsızca rüzgarda savrulan sonbahar yapraklarını izliyordu. Ne kadar da zayıf olduklarını düşünmeye başladı. Küçük bir rüzgar nasıl da metrelerce hatta kilometrelerce uzaklara savuruyordu o yaprakları. Saçmaladığının farkındaydı. Julian'ın söylediklerini düşünmek istemiyordu işte. Ama bildiği tek şey o kızı istemediğiydi. Julian o kız ile birlikte olmak istemiyordu. Midesindeki burukluğu derinlere kilitleyip başını tekrardan kaynamış suya tavşan parçalarını atmakta olan Julian'a çevirdi. '' Demek öyle. Yani o süs delisi kız ile seni evlendirmek istiyorlar. Hahah, Julian hiç güleceğim yoktu. Birlikte ne kadar eğleneceğinizi tahmin dahi edemezsin. Hem annen, sevgili kraliçemiz Catalina böyle birşeyi eminimki senin ve ülkenizin iyiliği için istiyordur. '' Daha fazla saçmalayamazdı. Ona demek istedikleri gerçekten de bunlar mıydı? ''Hayır seni salak, onunla evlenemezsin. Eğer onunla evlenirsen seni kaybederim.'' Derin bir nefes aldı ve Julian'dan gelecek cevabı bekledi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Julian Castillian
İspanya | Prens
İspanya | Prens
Julian Castillian


Mesaj Sayısı : 29

Bağlanmak Yok Empty
MesajKonu: Geri: Bağlanmak Yok   Bağlanmak Yok I_icon_minitimeC.tesi Şub. 09, 2013 3:05 pm

    Diomeda'nın beklenti dolu bakışlarının ışıltısı karşısında derince bir iç çekti Julian. Hayatında şimdiye kadar süregelmiş olan, yakın gelecek hakkında ufak tahminler yapmasını kolaylaştıran kurallar vardı. Örneğin; olacağından çok korktuğu ve olması muhtemel bir şey, hiçbir zaman olmuyordu. Julian ne zaman bir talihsiz olayın yaklaştığını hissetse ve önlem almaya fırsatı olmadan sadece korkusuyla geçirse günlerini; başına bir şey gelmiyordu. Ama mesela "Bu da olmaz herhalde!" dedirtecek kadar talihsiz rastlantıların da sıklıkla başına gelmesi şüphelerini üçe katlıyordu. Bir keresinde annesinin nedimelerinden biriyle yataktayken, kraliçenin onu bizzat ziyarete geleceğini bildiren zil çaldı. Apar topar kaldırdığı kadını sakladı lakin annesi ziyaretten vazgeçmişti. Bu evlilik olayının da benzer şekilde sonlanacağını düşünüyordu. Son anda ortalıktan kalkacaktı. Diomeda'nın endişelenmesine gerek yoktu. Evlilik olsa bile aralarındakini engelleyeceğini düşünmüyordu Julian. Erkek olduğu için bir bakıma şanslıydı üstelik. Kadınlar konusunda özgürdü, gizli dolaplarıyla bir sürü iş çevirebilirdi. Bir sürüye bile gerek yoktu. Diomeda bir çok açıdan tatmin ediciydi. Ona göz ucuyla baktı. Bu da onun sadece geçici bir heves olmayışının altını çiziyordu. Bir başka şeyler vardı onda; asla itiraf edemeyeceği şekilde onu bağlayan. Sanki hiçbir zaman sonu gelmeyen bir satranç oyunu gibiydi. Bir sonraki aşama her zaman daha zorluydu ve onu devamını görmeye bağımlı hale getiriyordu. Asla şah mat olmuyordu ama sonuna kadar ucu ucuna mücadele sürüyordu. Saray labirentinin sonunu bulmaya çalışmak gibiydi. Kaybolup kaybolup durmak, tuzaklarla karşılaşsa da, ilerleyip ilerlemediğini bilmese de adım atmanın verdiği coşkuyla dolmak... Ve tekrar tekrar okumaktan sıkılmayacağı kalın bir kitap gibiydi, her okuyuşunda farklı bir detayı, apayrı bir ipucunu bulmanın heyecanıyla şenleniyor, yüzü gülüyordu.

    O an hiç kimsenin olamayacağı kadar, prensin kalbinin hakimi olan kişiye baktı. Gözleri hafif kısıktı, bunun dışında bir ifade takınmamıştı. Diomeda onun bakışlarına karşılık verdi, yüzünün gürüldeyen ateşle aydınlanan tarafında hüzünlü bir güzellik vardı. Usta ressamların mükemmellik tasvirinden fırlamış gibi görünen kaşlarının altında ışığın hareketiyle parıldayan Rusya grisi gözleri içinde binlerce sırrı barındırıyordu. Saray kadınlarının kıvırmak için saatlerce uğraştığı kirpiklerinin aksine doğal bir güzelliğe sahip, kendiliğinden kıvrık ve uzun kirpiklerinin gölgesi yanağının üstünde titreşiyordu. Porselen kadar pürüzsüz bir ten, elmacık kemiklerinden dudaklarına kadar öyle bir parıltıyla devam ediyordu ki, Julian bir bakışta bu yüzün kırılgan bir cam mı yoksa sabahları yaprakların üzerinde biriken çiy damlaları kadar hafif ve yumuşak mı olduğunu merak ediyordu. Çenesi yüzünün mükemmelliğini tamamlayan başka bir ayrıntıydı ve küçük burnu ise onu daha sevimli kılıyordu. Bir Venüs heykelinin ki kadar düzdü bu burun, bir heykeltıraş aylarını harcasa bu kadar mükemmel bir profil elde edemezdi. Ve sonra... en son o dudaklara geliyordu sıra. Bu dudakları anlatmaya ne kelimeler, ne şarkılar, ne ressamların çizim gücü yeterdi. Ana hatlarının ötesinde, dudakların söylemeye hazır olduğu kelimeleri tarif edecek hangi cümle vardı ki yeryüzünde? Davetkar kıvrılışlarında bile koskoca bir hayat yatıyordu adeta.

    "Yemişim evliliği, evleniyorsam ne olmuş." diye mırıldandı Julian ve ona doğru hızla atıldı. Dudakları yere göğe sığdıramadığı kızla buluştu ve onu tutkusunun ateşiyle yere yapıştırdı. Güçlü kolları belinin kıvrımında yerini alıp onu sıkıca kavradığında dişlerinin arasından adeta hırladı Julian. Ona olan açlığıyla mücadele edemiyordu. Kolları arasında o kadar hafif, o kadar küçüktü ve o kadar ona aitti ki. Daha sıkı sarmak istiyordu, daha sıkı. Sonu yoktu bunun, ulaşabilecekleri bir nokta yoktu sanki. Sadece ilerlemek istiyordu bu heyecan dolu tutkulu yolda. Kızın dudaklarını serbest bırakıp boynunun cezbedici kıvrımına yönlendiğinde saçlarının dolgun dalgalarının kokusunu içine çekti. Çam ağacı ve biraz da vanilya gibi kokuyordu. Julian iç çekti.

    Fakat hiç beklemediği bir şey oluverdi. Diomeda onu sertçe üzerinden itti ve toparlandı. Julian bir duvara çarpmış gibi sersemlemişti. Ellerini kendi saçlarının arasından geçirdi ve bir süre allak bullak olmuş halde olanları anlamaya çalıştı. Neden? Neden böyle bir şey yapmıştı ki? Ona tekrar yaklaşma cesareti yerle bir olmuş, kalbinde büyük bir delik açılmıştı sanki. İçinde gittikçe büyüyen bir endişe boşluğu oluşmuştu. Onu istemeden kırdıysa, incittiyse eğer kendini uzun süre affetmeyecekti. Ona neler oluyordu böyle? Daha önce hiçbir kadın için bu kadar düşündüğünü hatırlamıyordu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Bağlanmak Yok
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Vogualura :: Krallıklar :: Fransa :: Paris-
Buraya geçin: