Vogualura Role Playing Game'e Hosgeldiniz! |
|
| The Doubtful Love | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
Clementina Fitzwilliam Ünlü Listesi Modu | İngiltere | Prenses
Mesaj Sayısı : 117 Lakap : Cleys.
| | | | Clementina Fitzwilliam Ünlü Listesi Modu | İngiltere | Prenses
Mesaj Sayısı : 117 Lakap : Cleys.
| Konu: Geri: The Doubtful Love Salı Şub. 19, 2013 9:54 pm | |
| BIR SENE ONCE
Clementina için harika bir gündü, hatta harikadan da öteydi. Bütün bir yıl boyunca beklediği doğum günü sonunda gelip çatmıştı ve şerefine verilecek balo için bütün hazırlıkları bitmek üzereydi. Hava yavaş yavaş kararırken davetliler de teker teker gelmeye başlamışlardı. Pencere önünde durmuş gelenleri izleyen Clementina ani bir hareketle arkasını döndü ve odada dolaşan hizmetçilere seslendi. Artık gitme vakti gelmişti. "Vakit geldi Jane, vakit geldi," diye bağırarak baş nedimesinin yanına yürüdü hızlı adımlarla. Küçüklüğünden beri prensesin hizmetçisi olan kadın, gülümseyerek Clementina'nın elbisesinin eteklerini hafifçe kabarttı ve başındaki tacı düzeltti. Onu şöyle bir süzerek kontrol etti ve başıyla onayladı. Prenses harika görünüyordu! Onayını alan Clementina neşeyle kapıya yürüdü, sonra da koridorları hızla aştı. Taş merdivenlerden inerken neredeyse zıplıyordu. Yanından geçtiği herkesi sevgiyle selamlarken balonun yapılacağı büyük salona ulaştı. Kapıdaki muhafızlar hızla kenara çekildi ve Clementina gösterişli bir biçimde içeri girdi. Ne kadar sadece hemen karşısında masada oturan babası ve annesine bakıyor olsa da aslında bütün gözlerin ona çevrildiğinden emindi. Bugün bu sarayın odağı kendisiydi, aslında çoğu zaman öyleydi ve buna alışmıştı. Etrafına gülümseyerek babası Henry'nin ve annesi Victoria'nın hemen karşısında durdu. Oldukça gösterişli reveransını muhteşem gülümsemesiyle tamamladıktan sonra masadaki yerini aldı.
Başlangıçta balonun biraz sıkıcı gittiğini düşünüyordu. Sadece davetliler masanın önüne geliyor krala ve kraliçeye selam veriyor, biraz daha önemli unvana sahip olanlar ya da kralın dostu olanlarla kısa bir sohbet gerçekleşiyor sonrasındaysa hepsi teker teker kenara çekiliyorlardı. Yani şimdilik, Clementina için hiç de eğlenceli bir durum değildi. Artık müziğin ve dansın başlamasını istiyordu. Bu onun doğum günüydü ve on yedi yaşına giriyordu, dans etmeyecekti de ne yapacaktı? Başını hafifçe çevirerek annesine baktı. Kraliçe de çok geçmeden kızının ona baktığını fark ettiğinde dudaklarını okuyarak kızının isteğini krala iletti. Bir kaç dakika sonra kralın el işaretiyle müzik başladı. Ülkenin en iyi müzisyenleri ve dansçıları kraliyet ailesini eğlendirmek için buradaydılar ve salondaki neşeli havaya bakıldığında bundan emin olunabilirdi. Clementina da merakla dans sırasının onlara gelmesini beklerken etrafına bakınıyordu. Aniden salonu maskeli çiftler sarmaya başladığında yüzü aniden aydınlandı ve yerinde doğruldu. Büyük bir ilgiyle çiftlerin yerini almasını izlerken bir anda başka bir maskeli adam yanında belirince şaşırdı. Adam hafif bir reveransın ardından elini prensese uzattı. Clementina'nınsa sanki kabul etmekten başka şansı yokmuş gibiydi. Elini adamın eline koydu ve piste doğru ilerledi kalbi hızla atıyordu, sanki yerinden çıkacaktı. Clementina'yla maskeli adam da yerlerini aldıklarında müzikle birlikte dans başladı. Yerlerinde dönerlerken adamın sıcacık eli prensesinkini sıkıca kavradı ve belini kavrayan diğer eliyle onu oradan oraya sürükledi. Clementina ilk defa tanımadığı biriyle dans ediyordu ve fazlasıyla endişeliydi, üstelik çok da heyecanlı. Adam gerçekten iyi dans ediyordu ve onunla dans ederken yanlış bir şeyler yapmaktan korkuyordu. Ne kadar iyi dans etse de heyecanına yenik düşebilirdi. Çünkü bu maskeli yabancı gerçekten çekici biriydi, oldukça çekici.
Yapılan muhteşem danstan sonra pisti başkaları doldururken Clementina da etraftakilerle kısa kısa sohbetler ediyordu. Ülkenin dört bir yanından gelen önemli dük ve düşesler, kont ve konteslerle ve diğer bütün soylularla büyük bir titizlikle ilgileniyordu. Sonunda yavaş yavaş kendi masalarına doğru yaklaşırken yanında beliren maskeli adamı es geçemedi ve bir pencere kenarına doğru ilerledi. Bu, dans ettiği adamdı, onu tanımıştı. Maskesini çıkartana dek yüzüne bakmayı düşünmedi Clementina. Eğer gerçekten kendisiyle tanışmak istiyorsa önce yüzünü göstermeli ve kendini tanıtmalıydı. "Yüzünüzü bana çevirmeyecek misiniz leydim?" diye sordu adam büyük bir özgüvenle. Clementina'ysa buna hafifçe güldü. Aslında cesaretine hayran kalmıştı. Bu cüretkar sözlerin sahibini daha da merak etmişti şimdi. Belki de oldukça zengin bir dükün şımarık oğluydu, belki de sadece onları eğlendirmeye çalışan soytarı, nereden bilebilirdi ki? O yüzden dikkatli olmakta yarar vardı. Önce kim olduğunu görmeliydi. "Öncelikle bana yüzünüzü göstermeniz gerek bayım, henüz kendinizi tanıtmadınız bile." Bu sözünün üzerine adamın eli yavaşça maskesine gitti. Maske yavaş yavaş inerken, maskenin altındaki adam da ortaya çıktı. Bu adam, harika yüz hatlarına, çekici mavi gözlere ve kahverengiyle karışık sarı saçlara sahip oldukça yakışıklı bir adamdı. "Ben, Gregor Hollard majesteleri," diyerek gülümsedi ve yavaşça eğilerek Clementina'nın elini öptü. O an Clementina daha önce hiç böyle bir şey hissetmediğini düşündü. İçinde yayılan bu duygu, daha önce hiç tatmadığı türdendi; tatlıydı, fazlasıyla tatlı.
BIR AY ONCE
"Ondan nefret ediyorum, Tanrım, nefret!" Clementina öfkesinden ve hıncından yerinde duramıyor, odasında oradan oraya yürüyordu. Kendini kullanılmış ve bir tarafa atılmış gibi hissediyordu ve bu kesinlikle onu kırıcıydı. Daha düne kadar onu övgülere boğan ve onu sonsuza kadar seveceğini söyleyen adam şimdiyse kısa bir mektupla şehirden ayrıldığını söylüyordu Clementina’ya. Kabul edilir şey değildi. “Leydim, sakinleşin lütfen, bir şeyler olmasından korkuyorum," diyerek yatıştırmaya çalıştı onu baş nedime Jane, ama bu asla işe yaramayacaktı. Onurunu her şeyin üstünde tutan prenses böyle bir şeyin altında kalamazdı. Kalmamalıydı da ama ne yapacağını dahi düşünemiyordu. Elleri titriyordu ve gözleri dolmuştu. Nasıl böylesine küçük düşebilirdi? Nasıl kendini bu kadar kaptırabilirdi? Kendi kendine lanetler ederken aynasının karşısına geçti ve yerinden oynamış başlığıyla dağılmış saçlarını düzeltti. Yarım yamalak gülümsemeye de çalıştı ama pek de başarılı değildi. Yüzüne renk gelmesi için birkaç kez yüzünü hafifçe çimdikledikten sonra akşam yemeği için büyük salona gitti. Salonu her zamanki gibi çeşitli ülkelerin elçileri, soylular, arazi sahipleri ve müzisyenler doldurmuştu. Ancak Clementina’nın morali müzikle bile düzelemezdi. Öylesine kırılmıştı ki kalbi, sanki bir daha hiç düzelmeyecekti.
Aslında emindi. Uzun bir süre bir daha kimseye ilgi göstermeyeceğine dair neredeyse kendine söz vermişti. Ne daha fazla kalp kırıklığına tahammülü vardı, ne de yaşanacak yeni bir aşka, ta ki, salona yanında iki adamla birlikte giren gizemli yabancıyı görene dek. Söylenenlere göre bir İskoç soylusuydu ancak o daha önce bu adı hiç duymamıştı. Öncelikle uzun boyu ve parlak sarı saçları dikkat çekiyordu adamın, sonra da ışıldayan gülümsemesi ve çenesini kaplayan sakalları. En az Gregor kadar yakışıklıydı işte. Evet, belki de ondan çok daha yakışıklıydı. Ve elbette onunla tanışmanın da bir sakıncası olduğu düşünülemezdi, özellikle de bir prenses için. Asla.
Artık her şey çok daha iyiydi. Geçirdiği uzun sinir krizinin ve Lord Robert'la tanışmasının üzerinden bir ay kadar geçmişti ve artık her şey eskisi gibiydi. Her gece uzun uzun dans ediyor, sabahları derslerine devam ediyor ve ata biniyordu. Sadece kendini düşündüğü günlerine dönmüştü. Artık Gregor'ı nadiren düşünüyordu ve birlikte geçirdikleri zamanları hatırlayınca üzülmüyor ya da sinirlenmiyordu. Geçmiş, geçmişte kalmıştı artık ve önüne bakmaya kararlıydı. Üstelik henüz on yedi yaşındaydı, henüz gençti ve hayatı henüz yaşamaya başlamıştı. Kim yaptığı bu basit hata için onu suçlayabilirdi? "Leydim, sizi görmek isteyen biri var," diyerek okumasını böldü Jane. En az Clementina kadar şaşkındı o da. Sabahın bu saatinde onu kim görmek isteyebilirdi ki? Önemli bir şey olması ihtimalini düşünmedi bile, çünkü olsaydı bu çoktan kulağına gelmiş olurdu. Belli ki kişisel bir konu görüşülecekti. Kitabı masasına bırakıp kabul salonuna doğru ilerledi. Diğer yandan aklında pek çok olasılık dolaşıyordu. Kimdi ve ne istiyordu? Nasıl olsa birazdan öğrenecekti. Kabul salonunun kapısı açılıp Clementina içeri girdiğinde, bekleyen kişi eğilmiş reverans yapıyordu. Başı da öylece eğikti ve Clementina kim olduğunu bu yüzden göremedi. Ziyaretçinin karşısındaki koltuğa oturduktan sonra bile adam duruşunu bozmadı. Emir filan bekliyor olabilirdi belki de, bilemiyordu. "Kalkın lütfen," diye buyurdu Clementina nazik bir sesle. Ancak yabancı heyecan yaratmak istercesine yavaştı. Başını ağır bir şekilde kaldırırken Clementina aniden irkildi ve olduğu yerde donakaldı. Bu bir kabus olmalı, diye geçirdi içinden. Evet, kabus, kesinlikle kabus! Ama kabus filan değildi. İşte Gregor, bütün görkemi ve ciddiyetiyle karşısında duruyor ve ona bakıyordu. Yüzünde en ufak bir gülümseme bile yoktu. Tam aksine sinirliydi, ancak nedenini bilmiyordu. Onu hep gülerken görmüştü ve şimdi fark ediyordu ki sinirliyken bile yakışıklıydı bu adam. "Ne istiyorsunuz Bay Hollard?" diyebildi güçlükle. Bu görüşmenin bir an önce bitmesini diliyordu içten içe. Onu daha fazla görmeye tahammül edemeyecekti. Biraz daha burada, tam karşısında durmaya devam ederse onu tokatlamaya başlayabilirdi. Ama sakin kalmaya çalıştı, yine hiçbir şeyi mahvetmeyecekti. Sadece burada duracak ve onu dinleyecekti. Sadece dinleyecekti, daha fazlası değil.
En son Clementina Fitzwilliam tarafından Cuma Mart 08, 2013 11:56 am tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi | |
| | | Bran Gregor Hollard İngiltere | Ajan Lideri
Mesaj Sayısı : 14 Lakap : Greg
| Konu: Geri: The Doubtful Love C.tesi Şub. 23, 2013 4:59 pm | |
| "Saraya." dedi at arabasına biner binmez, arabacıya günaydın diyecek ne hali vardı ne de zamanı. Kafası karışık olduğunda geride kalanları umursamayanlardandı Gregor, hiçbir şey umrunda olmazdı. O an ne önemliyse ona odaklanırdı, şimdi de durum pek farklı sayılmazdı. Gözlerini kapadı ve söyleyeceklerini aklında toparlamaya çalıştı, söze nasıl girecekti, ne diyecekti, her şeyden önemlisi prenses ne diyecekti? Kızın doğum gününde ettikleri bir dans ve arkasından gelen birkaç güzel anıdan sonra bir mektupla, daha doğrusu nezaketen yazılmış birkaç kelimeyle açıklama yapıp çekip gitmişti. Bu yaptığı Gregor'ı rahatsız etmiş değildi tabii, çoktan unutmuştu, ta ki bu ana kadar. Prensesle bizzat görüşmesi gerekiyordu ve açıkçası biraz tedirgin olduğunu itiraf etmeliydi. Hayır, yüzü olmadığından değil, kızın ne yapacağını kestiremediğinden. Neyle karşılaşacağını bilmemek, başına kötü bir şey geleceğini bilmekten çok daha kötüydü aslında, bunu bir kez daha anlamıştı. "Teşekkürler." dedi araba en küçük detaylarına kadar muntazam bir biçimde inşa edilmiş görkemli ve biraz da tüyler ürpertici saraya yaklaşırken. Ayağını dışarı atarken "Beni beklemene gerek yok, gidebilirsin." demişti Gregor; malum burada ne kadar işi olduğunu bilmiyordu, adamı neden bekletecekti ki?
"Hoşgeldiniz Bay Hollard." dedi kadın, saraydan içeri girerken. Şaşırmış görünüyordu ki bu gayet normaldi, kimse sabahın köründe saraya gelme gafletinde bulunmazdı; birçoğu için saygısızlıktı bu. Gregor ise bunları hesaplayamayacak kadar meşguldü beynini kemiren illet düşüncelerle. Gülümseyerek elini öptü prensesin hizmetlisinin, "Hoşbulduk Jane. Leydimiz, uyandılar mı acaba?" duraklamıştı 'leydi' derken, prensesin ismini ağzına almamıştı çünkü uzun zaman olmuştu bu ismi telaffuz edeli, ister istemez yadırgadı Gregor. Hizmetliyi prensesin odasına doğru takip ederken dudağını ısırıp duruyordu, evet hala konuşmasını toparlayamamıştı ve benliğini adeta ele geçirmiş olan gerginlik vücudunun her bir bölümünden rahatlıkla okunuyordu. Gözlerinden, yüz ifadesinden, ellerinin duruşundan... Prensesin karşısına çıktığında kafasını kaldıramadı yerden, yerdeki döşemelerin ne kadar zevkli seçilmiş olduğunu düşünürken prensesin yumuşak sesiyle kendine geldi. "Kalkın lütfen." dedi kız, 'lütfen' dediğine göre belli ki karşısındakinin Gregor olduğunu anlamamıştı. Yoksa hiç 'lütfen' der miydi ona? Başını yavaşça kaldırıyordu Gregor, acele etmiyordu; sanki bir ağırlık onun kafasını öne eğmesine zorluyor gibiydi. İstemsizce kaldırırken başını, Clementina'nın yüz ifadesinin değiştiğini hissedebiliyordu Gregor. Prenses donakalmıştı, buz mavisi gözleri faltaşı gibi açılmış; şaşkınlığını gizleyemez olmuştu. "Ne istiyorsunuz Bay Hollard?" dedi sesi birazcık çatallanarak. Şaşırmıştı, açıkçası kızın böylesine soğukkanlı olabileceğini hiç tahmin etmemişti, hatta ihtimal bile vermemişti buna. İç geçirdi Gregor, dudaklarını yaladı ve prensesin sabırsızlığının iyice yüzüne yansıdığını farkeder etmez sözlerine başladı. "Sabahın bu saatinde gelerek saygısızlık ettim, bağışlayın majesteleri." diyerek bir kez daha reverans yaptı, uzatmadan toparlandı ve sözlerine kaldığı yerden devam etti aynı ses tonuyla. "Lord Robert ile ilgili konuşmak için buradayım. Size kendini İskoç soylusu olarak tanıtan Rus Ajanı." Gözlerini kaçıncı yüzyıldan kaldığını bilmediği bir tabloya dikmişti, kızın yüz ifadesini merak etse bile bakamıyordu. "Ailenin içine girebilmek, bilgi sızdırabilmek için sizi seçti. Kurbanı olarak sizi kullanıyor. Ondan uzak durmanızı tavsiye ediyorum majesteleri, şayet kendisiyle görüşmeyi sürdürürseniz bu hiçkimsenin yararına olmayacak." Nihayet sözlerini bitirmişti, derin bir nefes aldı. | |
| | | Clementina Fitzwilliam Ünlü Listesi Modu | İngiltere | Prenses
Mesaj Sayısı : 117 Lakap : Cleys.
| Konu: Geri: The Doubtful Love Cuma Mart 08, 2013 12:16 pm | |
| Prenses şaşkındı. Aynı zamanda da kararsızdı. Kendisini kandırıp giden adama mı güvenmeliydi yoksa daha henüz tanımaya başladığını bir adama mı bilemiyordu. Ama Gregor'dan öylesine nefret etmişti ki ne söylerse söylesin sanki hep onu bir tuzağa çekmeye çalışıyormuş gibi geliyordu. Üstelik yüzüne bile bakmıyordu Gregor. Yarı öfkeli şekilde nefes alıp verirken dudaklarını ısırdı. Lanet olasıca, diye geçirdi içinden. Halen eskisi gibi kalbinin hızlı çarpmasına sebebiyet verebildiği için lanet ediyordu. "Ne kadar da düşüncelisiniz Bay Hollard, ama bir şey merak ediyorum. Neden bunu bana söylüyorsunuz?" diyerek adama yaklaştı. Gregor'un gözleriyse halen odadaki tablolarda geziniyordu. Belli ki prensese bakmaya niyeti yoktu, varsın öyle olsun, zaten Clementina da onu önemsemiyordu. Belki sadece birazcık, ama yine de onu bile belli etmeyecekti. Ama yine de ne kadar burada kalmasını sağlarsa o kadar iyiydi, buradan ayrıldıktan sonra neler yaptığını merak ediyordu, ya da neler yaşadığını. "Yoksa, bizler için gerçekten endişeleniyor musunuz? Ah, lütfen buna inanmamı beklemiyorsunuz değil mi? Siz, oldukça değer verdiği krallığının prensesine böylesine nankörce ve kötü bir şekilde davranan adam, gerçekten bunu önemsiyor musunuz?" Kurduğu uzun ve nefret dolu cümlesini bitirdikten sonra hızla nefesini verdi. O an Clementina konudan tamamen uzaklaşmış olduğunu fark etti. Konu, Gregor'ın kendisini terk edip gitmesi değildi, konu şu an yine bir adam tarafından aldatılıyor olması ihtimaliydi. Aklına gelen düşüncelerle gülümsedi. Ne kadar çabuk kandırılabiliyordu böyle? Ama belki de Gregor haksızdı, tamamen bir uydurmaydı söyledikleri. Belki de canını tekrar acıtmak isteyen kendisiydi. Belki de henüz işini bitirmemişti. Aklı karışan Clementina geri döndü ve eski yerine doğru yürüdü. Bu sarayda çok fazla yalan vardı, çok fazla oyun, çok fazla karmaşa. Bunları kaldırmaya gücü var mıydı cidden? Sanmıyordu. Halen gözlerini duvardan ayırmayan Gregor'a baktı prenses. Keşke hiç onu incitmemiş olsaydı, o zaman bunlar yaşanır mıydı hiç?
| |
| | | | The Doubtful Love | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|